Ben kimim?

Fotoğrafım
Figen kendi halinde biri. Gezmeyi, yeni yerler gormeyi sever ama aliskanliklarindan vazgecmeyi sevmez. Burada o size neyi anlatmak isterse o var, okumak isterseniz cok sevinir ama istemezseniz uzulmez :-)

9 Kasım 2010 Salı

Batı GAP Turu - Antakya

29-30-31 Ekim tarihlerinde tam bir kültür turundaydım.

Türkiye'de yaşayıp da Türkiye'nin doğusunu görmediyseniz sakın vakit kaybetmeyin, inanın oralarda bambaşka bir hayat var...

Gerçi en bir doğusuna gitme fırsatım olmadı ama gittiğim kadarıyla bir enfesti.

İlk durağımız Antakya ile başlıyorum, Gaziantep ve Urfa ile devam edeceğim.

Antakya

Antakya aslında kültürel olarak bir hazine ama bakımsız bir şehir. Gittiğimizde heryerde bir yol çalışması vardı, çamur içindeydi ne yazık ki. Meydanı ise çok eski ve bakımsız dükkanlardan oluşuyordu. Ama tüm bunların içinde tarihi ve kültürel zenginliğine diyecek yoktu doğrusu.






Antakya'da ilk durağımız Arkeoloji Müzesi. Burada Antakya'da yapılan kazılarda bulunan Hitit, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait pek çok mozaik var. Zaten mozaik zenginliği açısından da dünyada ikinci sıradaymış. Birincisi nerededir bilemiyorum ama :)
















Antakya 3 kutsal dinin de buluşma noktası. Hristiyan, Müslüman ve Museviler burada kardeşçe yaşıyor, birbirlerinin inançlarına saygıyla yaklaşıyorlarmış. Bunu kilise ve sinagogların çok bakımlı olmasından da anlayabilirsiniz.







Bununla birlikte Antakya'da en çok beğendiğim mekanlardan biri de aslında sabunhane olan ve savaş zamanı Fransızların karargah olarak kullandığı "Savon Otel"di. Mükemmel bir avlusu olan bu mekanda insanın içine huzur doluyor...










Eee tabi Antakya'ya gidip te yemeklerinden bahsetmemek olmaz. Bir kere et ağırlıklı Antep mutfağına alışmak kolay değil, midelere zarar verebilir ama sabah sabah yenilen Antakya Künefe'si de denenmeden Antakya'dan da gidilmezdi :)


Hiç yorum yok: