Ben kimim?

Fotoğrafım
Figen kendi halinde biri. Gezmeyi, yeni yerler gormeyi sever ama aliskanliklarindan vazgecmeyi sevmez. Burada o size neyi anlatmak isterse o var, okumak isterseniz cok sevinir ama istemezseniz uzulmez :-)

28 Ağustos 2012 Salı

Tatilde Yemek veya Yememek. Iste butun mesele bu...

Her tatil ayni sey oluyor.
2 gun, 5 gun, 10 gun farketmiyor.
Yiyorum ve kilo aliyorum. Olay bu!!!

Her seferinde bir pismanlik, bir vicdan muhasebesi. Yok yok yok olmuyor, aklim mideme yenik dusuyor ve olan oluyor.

Bu tatilde de bu kural bozulmadi. 6 gunluk tatil her an aklimda midemdekiler, gectiii, gitti :)

Peki ne mi oldu? Iste bunlar oldu...

Gun 1

Aklim;
Bugun tatil basliyor, eger bol bol hareket edip acik bufedeki salata ve saglikli yemeklerden yersem sorun olmaz. Tatliyi da minimum da tutmaliyim. Boylece hafif bir tatil gecirebilirim.

Midem;
Amannn bosver bugun tatilin ilk gunu azicik ipin ucunu kacirsam da birsey olmaz. Ilerleyen gunlerde nasil olsa dengelerim.

Gun 2

Aklim;
Dun biraz ipin ucu kacti ama bugun biraz dikkat ederim sorun olmaz.

Midem;
Off ya, canimda patates kizartmasi istedi. Ne var birazcik yesem ki.

Gun 3

Aklim;
2 gundur kitliktan cikmis gibi yiyorum, gobegim de cikmaya basladi. Bugun biraz az yiyeyim bari.

Midem;
Yaa bu cheesecake de guzel gorunuyor. Yesem bile nolur sanki yarin hallederim nasilsa.

Gun 4

Aklim;
Nee!!! 2 kilo da almis olamam canim. Tarti yanlis herhalde. Ama cok da yedim tabi. Her ogun karbonhidrat, her ogun tatli olacagi buydu. Yok, bugun kesin bitmistir bu is. Yemiyorum.

Midem;
Bu tatli da guzelmis canim. Zaten yemegi de az yedim. Iki porsiyon tatli yiyebilirim.

Gun 5

Aklim;
Artik donus zamani yaklasti. Kac gundur yiyorum. Yuh artik, bugun kesin yemicem, kesin...

Midem;
Amannn, zaten tatil de bitiyor, kac gundur yiyorum, bugun de yememe bakayim bari.

Gun 6

Aklim;
Artik cok gec. Olan oldu, zivanadan ciktim. Vicdan azabini biraksam iyi olur artik. Ohhh yedim ictim, donuste diyetteyim nasilsa...

Midem;
Artik cok gec. Olan oldu, zivanadan ciktim. Vicdan azabini biraksam iyi olur artik. Ohhh yedim ictim, donuste diyetteyim nasilsa...

Gun 7 - eve donus

Aklim;
Poff ya, ne vardi o kadar yemeseydim. Simdi 1 ay diyet yap isin yoksa. Ohannes yani, ohannes :(

Midem;
Poff ya, ne vardi o kadar yemeseydim. Simdi 1 ay diyet yap isin yoksa. Ohannes yani, ohannes :(

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Yazlikcilik

Otel, tatil koyu, pansiyon falan derken yillardir hic yazlik olayina girmemistim. Gecen ay ablamin yazligina gidince meger ne guzel seymis dedim. Ozellikle cocuk olunca pek bir rahat oluyor. Bir kere ev rahatligi super. Otel odasina tikilip kalmiyorsun. Mutfak, banyo hersey elinin altinda. Cocuk desen odadan odaya gidiyor, oynuyor, rahat ediyor.

Tek sorun yazligin lojistik isleri. Temizlik ve yemek olayi biraz yoruyor tabi. Ama bence yazlikta da haftalik bir temizlikci super olur. Yemek dersen kahvalti sonrasi dogru sahile. Tum gun zatrn orada ivir zivir ye. Aksam olunca da bir salata veya makarna ile isi bitirmek gerek. Yada yemek islerini de outsource edip yerel kadinlardan biriyle anlasip rahat edebilirsiniz.

Bu deneyim sonrasi yazlik olayina sicak bakmaya basladim. Ozellikle İstanbul'a yakin bir yer de olursa harika olur :)

Sevgiler.


18 Temmuz 2012 Çarşamba

Oh be. Rahatladim...

Birseyi kafaya ne kadar takarsan o kadar zorlasiyor. Olmuyor da olmuyor. Kesinlikle bu kadar takmak negatif enerjiyi getiriyor pesinde diye dusunuyorum.

Rahatlayinca, azicik bosverince hem olmasa bile negatif etkisi azaliyor hem de bence daha fazla pozitif enerjiyle doluyor insan. Basarmak daha kolay oluyor.

Bende bugun uzun suredir kafama taktigim birseyi basardim. Ama gercekten de kendimi rahat birakinca basardim.

Bir kez daha stres yapmamanin rahatligiyla gelen basariyi tattim. E tabi bir de misss gibi rahatladim :)

Her istediginiz seyin corap sokugu gibi olmasi dilegiyle.

Sevgiler...

6 Temmuz 2012 Cuma

Kanguru...Sling...vs.vs.vs.

Bebek sahibi olunca anlıyor insan...Bebek taşımak ayrı bir iş!!!
Nedense bir ton para verip aldığımız pusetlerde bebkler oturmak istemez, en fazla 10 dakika sonra mızmızlanmaya başlar ve kucak isterler.
Tabi bebeği kucağa almak hem insan acayip bir mutluluk verirken bir taraftan da acayip bir efor gerektiriyor.
Hem kollarınız kopuyor, hem de sırtınız beliniz ağrıyıp duruyor.

Herkes duymuştur, eskiden beri "kanguru" diye birşeyler satılır ama pek memnun olan görülmemiştir. Ya insanın belini ağrıtır derler yada boynunu.

Çok değil birkaç yıl önce ise yeni moda kangurular çıktı, adlarına "sling" diyorlar. Çeşit çeşit sling var, internette bir arayın bakın en z 4-5 çeşit sling bulursunuz. Aslında temel olarak sling bebeği kendi vücudunuza bağlarmışsınız gibi tutan kumaş parçaları diyebiliriz.

Biz de bu taşıma serüveninin yolcularındanız. Bir dolu araştırma, forum ve kullanıcı görüşü aldıktan sonra yine de 3 farklı çeşit almak durumunda kaldık.

Öncelikle Slingo Hug aldık. Buyrunuz fotoğrafı aşağıda...
  
Temel olarak bebeği içine geçirip uzun kuşağını yukarıdan belinize doğru dolayıp bağlamanız lazım. Ama ben bir türlü bunu kullanamadım. Bir kere bebeğin bacaklarını koyacağınız yer o kadar ayrık ki büyük insan otursa yeridir. Mümkün değil bebeği oturtamıyorsunuz. Hadi bebeği içine koyduk diyelim, bu sefer sağdan soldan üstten aşağıdan kuşağını bağlarken cinnet geçirdim attım kenara. Gitti 129 TL :(







Baktık olmuyor, bizim beyefendinin kucak olayı haddini aştı. Kıydık paraya BabyBjorn Carrier Air aldık. Buyrunuz fotosu...

İlk zamanlar henüz 5 aylıkken iyiydi, bebek ister bana ister öne dönük lay lay lom geziyorduk. Ama bebek ağırlaştıkça(yaklaşık 7-8 kilodan sonra) belimi acayip ağrıtmaya başladı. Halbuki 12 kiloya kadar kullanılır deniliyor ve arkası da bele oturan ve çok yük bindirmeyen bir şekilde tasarlanmış deniliyor ama sanırım biz beceremedik, olmadı 3-4 ay verim aldık, sonra koyduk kenara. Gitti 300 TL :(




Son şans artık değişik bir alternatif BabaSling denedik. Fotosu aşağıda...

Henüz 3-4 aylıkken almıştım ama o zamanlar içinde durmak istememişti. Bu da boşa gitti diye düşünürken 10 aylık olduğunda artık etrafın farkına iyice varıp kucak olayını da azaltınca bir de bunu deneyeyim dedim.
Internet sitesinden de göreceğiniz gibi bunu emzirme pozisyonundan uyutmaya, oturtma ve sırta alma pozisyonlarında da kullanabiliyorsunuz. Benim en rahat ettiğim ise onde oturtarak gezdirme pozisyonu. BabyBjorn gibi beli de ağrıtmıyor. Sadece omuza biraz yük bindiriyor ama onu da aşağı yukarı oynayarak azaltabiliyorsunuz. İstersem öne baktıracak şekilde de içine oturtbiliyorum. Hem de kumaşı çocuğu klimalı ortamlarda koruyor, iyi oluyor ama yazın biraz terletiyor.



Yani en nihayetinde 100 TL verip aldığım bu sling en memnun kaldığım oldu, şükür şimdilik rahat kullanabiliyorum. Tabi birkaç ay içinde ne olur ne değişir, yeni bir sling daha keşfeder miyim bilinmez ama Alp'in kilosu arttıkça hiçbir sling işe yaramayacak görünüyor. Ya Alp pusetle barışacak yada ben pes edip slingsiz klasik taşıma modellerinde karar kılacağım :)

Buyrun bu da benim babasling'li ve Alp'li fotom :)

5 Temmuz 2012 Perşembe

2012 Yaz Renklerim...

Herkes gibi benim de 2012 yazıma damga vuran renkler var. 

Nane Yeşili(nam-ı diğer Mint), Mercan, Turuncu ve tabi her daim olduğu gibi Mavi ve Pembe'nin her tonu :)

Tabi bu renkleri beyazla kombinleyince çok daha süper oluyor. Söylememe gerek bile yok...

Bu yaz bu renklere takılırken ojelerimi de bu renklere göre seçtim, her zaman olduğu gibi Pastel ojeler başta olmak üzere pek çok süper rengi koleksiyonuma kattım.

Buyrun bakalım, siz de beğenecek misiniz?





















Üst sıra, doldan sağa;
1. Pastel 55 - koyu pembe
2. Flormar 402 - mercan
3. Pastel 92 - turuncu
4. Pastel 88 - lila
5. Sally Hansen 4857-07 Green Tea - nane yeşili
6. Pastel 72 - elektrik mavi

Alt sıra, soldan sağa;
7. Pastel 89 - neon pembe
8. Pastel 05 - somon
9. Pastel 12 - turuncu
10. Pastel 308 - sarı
11. Pastel 309 - mor
12. Pastel 24 - yeşil

Oje denen mühim şey...

Biz kadınlar için çok önemlidir tırnaklar. Kış aylarında uykuya bırakılan ayaklar yaz aylarıyla birlikte görücüye çıkar. Ama ayak ojesiz pek de birşeye benzemez. Eller ise ojesiz de olsa bakımlı ise idare edebilir ama yine de bakımlı temiz tırnak hem ayakta hem elde şart. Bakımlı değilse eller yada ayaklar oje ne yapsın, mucize yaratamaz ya...

Tırnağı tırnak yapan en önemli unsurlardan biridir ojeler. Bu yazı bugüne kadar edindiğim oje deneyimlerini sizlerle paylaşmak için yazıldı, faideli bilgiler içerdiğinden önyargısız okuyunuz lütfen...

Öncelikle ojeleri en başta ikiye ayırmak lazım; hani yağ gibi sürülüp tırnağı baştan başa kaplayanlar, bir de sürüp sürdüğüne pişman edecek kadar dalgalı olanlar.

İkinci seçenek zaten aldığına alacağına pişman eder, bazen de anlamazsın tester'ından alırsın evde pişman olursun. İnsan hata yapabilir, baktın ki oje de iş yok, evde saklama hemen çöpe at derim. Boşu boşuna yer kaplamasın, yenilerine yer açılsın.

Görünümü etkileyen en önemli unsur tabi ki kolay sürülmesi avantajı ama ya bir de hemen çizileni, çabuk kurumayanları yok mu? İşte onlar insanı çileden çıkarır da çıkarır. Çok bilirim akşamdan sürdüğüm ojeleri sabah kalktığımda rezalet bir halde görüp çıkardığımı.

Tabi bir de ojeyi sürenin marifetini de gözardı etmemek lazım. Etlere bulaştıra bulaştıra sürenler vardır, ne yapsın ancak denk getirir, sonra da silemez kenarlarını, temizleyemez. Korkar çünkü tırnağın üstünü de uçurucam diye.

Sevinerek söylüyorum ki artık nirvanaya ulaşmaya yakın biri olarak bu yazıyı yazıyorum. Tüm kadın milletine armağanım olsun...

Şimdi malzelemelerle başlayalım. Ojeyi düzgün sürebilmek için öncelikle gerekli malzemeler;

  • Bakımlı tırnaklar(manikürlü olması şart değil, etlerini temizlediğiniz yarasız beresiz olsun yeter)
  • Kaliteli bir oje (pahalı olması şart değil, ilerleyen satırlarda en güzelini açıklayacağım)
  • Pamuk (bol bol olmalı, kıt kanaat pamuk ile dehşet saçmayın)
  • Aseton
  • Pamuklu çubuk
  • Altına serecek bir parça kağıt (dergi yada gazete yaprağı olabilir)
  • Bir sehpa yada masa (oturduğunuzda dirsek hizanızın biraz altında olmalı)
Tüm bu malzemeler hazır ise öncelikle psikolojil olarak kendinizi hazırlamalısınız. Yani artık oje sürmeye bağlıyorsunuz, 10 dakikalığına dünya ile bağlantınızı kesiniz lütfen. Şimdi tek ihtiyacınız konsantrasyon. Çevresel koşullar tamam ise iş iyi bir ojeye kalıyor.

Şu ana kadar kullandığım ucuz yada pahalı oje markaları; DIOR, NIVEA, LANCOME, LOREAL,SALLY HANSEN, FLORMAR ve PASTEL

İnanın en pahalısı en iyisi değil, benim tecrübelerimden edindiğime göre yukarıda saydığım tüm öellikleri sağlayan oje markası PASTEL... Hem de fiyatı çok uygun.

I'm back...

Blogumun mottosu "Figen'in canı ne isterse onu içermesi" yani bu blogda herşey olabilir demek istiyorum. 

Uzun zamandır ihmal ettim, pek birşey yazmadım. Doğrusunu söylemek gereirse son 1 yıldır annelie daha fazla önem verdim sanırım, ya çalıştım ya annelik yaptım, başka birşeye vakit ayırmadım.

Ama bu yaz tatilde biraz aklım başıma geldi!!!

Siz çoluğa çocuğa akılırsanız kendi kendinizi tüketmiş oluyorsunuz. Biraz etrafa da bakmak gerek.

Tatilde çocuklarının peşinden koşan anneler, denize bile giremeyen, mayosuyla bikinisiyle kuru kuru etraflarda gezen bir dolu anne vardı, bunlardan biri de bendim :(

Neyse sözün özü kendimi bu annelerle aynı düşününce çok kızdım, yok ya bu kadar da olmamalı dedim.

Bugün eve döndük ve ilk iş kendimi değiştirme planları yapmaya başladım.

İlk aklıma gelen -her kadının olduğu gibi- kuaföre gitmekti. Yarın gideceğim :))
Ama sonra blog geldi aklıma. "Ne kadar ihmal ettim seni blog" dedim ve bence çok keyifli, tamamen kadınsal bir yazı ile geri dönmeye karar verdim.

Buyrun okuyun sevgili okuyucular...